Ekonomi

Popülistlerin ekonomi karnesi nasıl?

Popülizm küresel çapta giderek daha da yayılıyor. Alman ekonomist Christoph Trebesch’in tespitine göre dünyanın dörtte biri popülistlerce yönetiliyor.

Türkiye’de 22 yıldır Recep Tayyip Erdoğan iktidarda, Macaristan’da Viktor Orban uzun yıllardır Başbakan. Arjantin’de ise Aralık ayında görevine başlayan popülist Javier Milei ipleri eline aldı, Amerika Birleşik Devletleri’nde de Donald Trump Kasım ayında düzenlenecek başkanlık seçimlerini kazanıp yeniden iktidara gelecek gibi gözüküyor. Almanya’da da aşırı sağcı, İslam ve göç karşıtı sağ popülist Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi, yaklaşan Avrupa Parlamentosu, yerel seçimler ve sonbaharda düzenlenecek üç eyalet seçimi öncesinde kamuoyu destek oranlarını gün geçtikte artırıyor.

Popülistlerin başarı reçetesi, çoğunlukla, kendilerini, var olduğunu iddia ettikleri bir grup elite karşı halkın savunucusu olarak sergilemeleri. Halka, daha yüksek refah ve söz konusu elit kesimin gücünü elinden almayı vadediyorlar.

Peki, gerçekte durum nasıl? Popülistler gerçekten de vaatlerini yerine getiriyor mu? Ve bir ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, popülistlerin iktidara gelmesinde ne kadar etkili bir rol oynuyor?

Mali krizler popülistlerin palazlanmasına zemin yaratıyor

Ekonomist Christoph Trebesch ile yine ekonomi araştırmacıları Moritz Schularick ve Manuel Funke’nin birlikte yürüttükleri bir araştırmanın sonuçlarına göre, bir ülkede ekonomik durum iyiyse popülistlerin işi zorlaşıyor. Trebesch ve meslektaşları konuyla ilgili araştırmayı hazırlarken 1990-2020 döneminde ekonomiyle popülizm arasındaki bağlantıları büyüteç altına aldılar.

Almanya’nın Kiel kentindeki Dünya Ekonomisi Enstitüsünde görevli uzman Trebesch ve meslektaşlarının araştırmaları, mali krizlerin popülistlerin başarısının ateşleyicisi olduğu sonucuna varıyor. Kıdemli uzmanlara göre popülistlerin kullandığı “halk elitlere karşı” ve “elitlerin hezimeti” söylemleri de ekonomik krizlerin yaşandığı dönemde insanlara inandırıcı teoriler gibi sunuluyor. Burada şöyle bir mantık işliyor: Mevcut siyasal sistemde belli bir nokta o kadar kökten hatalı ki krizi tetikliyor.

Trebesch’e göre aynı mantıkla yolsuzluk skandalları da popülistlerin güçlenmesine zemin sağlıyor. Trebesch buna eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi örneğini veriyor.

Ancak bu dinamiklerin yanı sıra küreselleşme ile popülistlerin güç kazanması arasında da bağlantı olduğu tespit edilmiş. Uzman, örneğin Çin’in büyük rekabet gücünün yoğun hissedildiği ülkelerde, Çin’den ithalat nedeniyle endüstrinin bazı kollarının sarsılması veya istihdam alanlarının kaybolması halinde popülistlerin güçlendiğini saptadıklarını belirtiyor.


Türkiye’de de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vaatlerine rağmen halk yüksek enflasyon altında eziliyor. Fotoğraf: Adem Altan/AFP/Getty Images

Alman Bertelsmann Vakfı uzmanı Thieß Petersen de gelişmiş ekonomilerde, sermaye ve teknolojilerin ön plana çıkmasıyla insanların gelir veya istihdam kaybı yaşaması halinde, ampirik araştırmaların, bu ülkelerde popülistlerin işinin kolaylaştığını ortaya koyduğunu aktarıyor. “Çoğu zaman böylesi bir gelişme yaşanabileceği korkusu bile popülistleri güçlendirmeye yetiyor” diye konuşuyor.

Ancak Petersen de pek çok uzman gibi popülizmin güçlenmesinde farklı faktörlerin rol oynadığını ve bu sürecin sadece ekonomik gelişmelerle açıklanamayacağını hatırlatıyor. Ona göre ekonomik gerekçeler aslında gerçek sebepleri de oluşturmuyor.

Uzun vadeli refah kaybı endişesi

Her ne kadar vaatleri arasında öne çıksa da popülistler iktidara geldiğinde halka daha fazla refah sağlama konusundaki sözlerini çoğunlukla yerine getirmiyorlar. Öte yandan Trebesch’e göre onlar iktidara geldiklerinde kısa vadede ekonomik çöküntü de yaşanmıyor. Uzun vadede değerlendirildiğinde ise popülistlerin yönetimindeki ekonomiler kötüleşiyor.

Trebesch ve meslektaşlarının yaptığı araştırmaya göre popülistlerin iktidara gelmesinden sonraki 15 yıl zarfında gayri safi yurt içi hasıla, popülistlerce yönetilmeyen ülkelere göre yüzde 10 düşüş kaydediyor. Uzman, “Bu da halkın alım gücünün düşmesi demek” diye vurguluyor. Uzman ekibin araştırmaları ayrıca, popülist iktidarlar döneminde insanlar arasındaki eşitsizliğin giderilmesi yönünde iyileşme olmadığını ortaya koymuş.

Trump döneminde ekonomik durum

Eski ABD Başkanı Donald Trump da birçok vaatte bulundu. Ancak Almanya Federal Siyasi Eğitim Merkezi (bpb), Trump’ın görev süresinde korona pandemisine kadar olan dönemde ekonominin, önceki Başkan Barack Obama dönemiyle (2014-2017) karşılaştırıldığında hissedilir derecede daha iyi olmadığına dikkat çekiyor. Obama döneminde ekonomik büyüme ortalama yüzde 2,4 iken, büyümenin Trump’lı ilk üç yılda ancak yüzde 2,5’e ulaştığı saptaması yapılıyor.

2009’da yüzde 10 olan cari açık Obama döneminde 2016’ya kadar yüzde 3,1’e düşürüldü. Trump dönemindeyse büyüme rakamlarındaki olumlu gelişmeye rağmen 2019’da yeniden yüzde 4,6’ya çıktı. Trump’ın 2017’de yaptığı vergi indirimleri de devlete 1,5-2 trilyon dolara mal oldu. Uzmanlar, bunun halka değil, çok iyi kazananlar ile büyük şirketlere verilmiş bir hediye olduğunu kaydediyor.

Trebesch, “Trump döneminde ekonomik çöküntü görmedik ancak yapılan araştırmalar, Trump olmasaydı ekonominin daha da iyi gelişme göstermiş olacağını ortaya koyuyor” diyor.

Trump sadece dört yıl görev yaptı. Trebesch, popülistlerin ne kadar uzun iktidarda kalırlarsa oluşturdukları etkinin de o kadar güçlü olduğuna dikkat çekiyor. “Trump’ın bir kez daha iktidara gelmesi halinde çok daha sert siyasi ve ekonomik adımlar atacağından yola çıkıyoruz” diye de ekliyor. Bu tahminden yola çıkarak da refah açısından da çok daha büyük kayıplar yaşanacağına inanıyor.


Arjantin’deki son devlet baskanligi seçimlerini de radikal ve popülist söylemleriyle öne çıkan Milei kazandı. Fotoğraf: Marcos Gomez/AG La Plata/AFP

Ekonomi politikaları başlangıçta nispeten yumuşak

Uzmanlara göre, popülistlerin ekonomi politikalarında benzerlikler söz konusu. Popülistlerin ekonomiye başlarda tesirinin az olmasının nedeni ise iktidara gelmeleriyle beraber merkez bankaları veya ekonomik yapılanmalara ve kuruluşlara hemen müdahale etmemeleri ve aynı şekilde yine göreve geldikleri ilk dönemlerde yargıya da hızla müdahalelerde bulunmamaları. Trebesch, bu tür alanlar yani “elit” diye niteledikleri yapılara müdahalenin ağırlıklı olarak popülistlerin iktidarlarının ilerleyen dönemlerinde görüldüğünü saptadıklarını belirtiyor.

Seçim vaatlerine uygun olarak da popülistler araştırmaya göre çoğunlukla sınırları insanlara, sermaye ve ticarete kapatma eğilimindeler. Trebesch, “Çok harcama yapıyorlar, daha gevşek bir mali politika izliyorlar ve devletin borçlanması onlar döneminde artıyor. Bunu özellikle Arjantin örneğinde gözlemlemek mümkün” diye kaydediyor.

Bir gelince kolay gitmiyorlar

Araştırmalara göre ortaya ilk görünüşte çelişkili ve sinsice bir tablo ortaya çıkıyor; Popülistler ekonominin kötü olduğu dönemlerde iktidara daha kolay geliyorlar, ancak ekonomi düzelmese de hatta daha da kötüye gitse bile iktidarda kalmaya devam ediyorlar. Trebesch, “Verilere bakıldığında, popülistlerin bir kez iktidara geldiklerinde, ülkeyi yıllarca ve hatta belki de on yıllarca şekillendirmelerinin oldukça muhtemel olduğu görülüyor” ifadelerini kullanıyor. diyor. Trebesch’e göre popülistler siyasi olarak ayakta kalma konusunda yetenekliler.

DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl ulaşabilirim?

alucraajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort