Bostan
Öncelikle herkese merhabalar. Babamızdan bizlere kalan bir arazimiz var. Arazimize dört yıl önce fıstık ağacı diktik. Sulama yapmak için kuyu açmak pahalı olduğundan sondaj vurmadık. Ve tabi bölgede DEDAŞ’ın çiftçilere yaşattığı elektrik kesintisi zulmünü de ekleyince kuyu açmanın gereksiz olduğunu düşündük. Bundan dolayı iki yıl ağaçlarımız susuz kaldı. İki yıl boyunca sadece çapa yaparak ağaçları ayakta tuttuk. Ama herkesten şu sözü duydum: Ağaçlar susuz olur mu? Bu şikayet ve öneriler doğrultusunda arazimize komşu olan biriyle bir ortaklık anlaşması yaptık. Anlaşmamız şuydu. Ağaçların arasına bostan ekecek ve arazinin sürümü ve sulaması ona ait olacak. Gelirinde yüzde sekseni ona yüzde yirmisi de bana olacaktı. Benim amacım bostandan gelecek olan gelirden öte bostanla birlikte ağaçlarında sulanmasıydı. İki yıldır bu şekilde bostan fideleri ekiyoruz. Ama insan bahtsız olunca her şey ters gider. Geçen yıl ortağım bostan fidelerini ilaçlamadığı için kurt ve kurtçuklardan dolayı kurudu. Bende arazinin sulamasından mahrum kaldım.
Bu sene tecrübemiz var dedik ve kalkıp tekrar bostan fidelerini diktik. Ama geçen yıla göre daha beterini yaşadık. Arazimiz bizden uzak olduğu için her zaman görmeye gidemiyoruz. Ben işçi tutup ağaçların etrafını çapa yapmaya gittiğimde ne göreyim. Yabani otlardan ne bostan nede ağaçlar görünüyordu. Meğer ortağım pintilik yapıp araziyi sürmemiş. Çapa yapacak işçiler de araziyi gördüklerinde korktular ve on işçiyle bu işin olmayacağını öne sürdüler. Ben onlara tüm araziyi değil sadece ağaçların etrafını çapalayacaklarını, gerisine dokunmayacaklarını söyledim. Rica minnet onlara kabul ettirdim. İstemeye istemeye kabul ettiler. Ben hemen ortağımı aradım. Kendisiyle tarlanın neden bu halde olduğunu tartıştım. Geveleyip durdu. Sonra bana neden tarlaya geldiğimi sorduğunda, ona işçilerle çapa yapmaya geldiğimi söyledim. Bunu duyunca panikledi ve sakın arazinin içine girmeyin dedi. Nedeniyse, tavşanlar bostana dadandığı için demirden tuzaklar kurduğunu söyledi. Ben hemen işçileri durdurdum ve ona hemen gelmesini söyledim. Geldiğinde onunla sert bir tartışmaya girdim. Ona başıma bela mısın dedim. İnsan tuzak kurduğunda söylemez mi? Uyarmaz mı? Ya her hangi birimiz kurduğun tuzağa basmış olsaydı dedim. Yine geveleyip durdu. Her ne kadar tuzakları kaldırdıysak da işçiler korkarak ve söylenerek tarlaya girdiler.
Tarlaya kurduğu tuzak meselesinden sonra asıl meseleyi anlattım kendisine. Ona, bunca fide alıp diktiğini, dikim için işçilere para ödediğini, ilaçladığını ve bunca masraf yaptıktan sonra neden boşladığını anlatıp durdum. Onca söylenmeme dediği tek şey; olan oldu değişiydi. Ve bostanda kurumayıp olgunlaşan karpuzları alıp, gerisini de kurumaya bırakacağını söyledi. Zaten yapacak pek bir şey de yoktu. Ben kendisine o alacağı karpuzlardan bir şey talep etmediğimi sadece tarlayı sürüp yabancı otlardan arındırmasını söyledim. Bu şekilde anlaştıktan sonra o eve bende işçilerin yanına gittim. Ben ortağımla tartışmaya tutuşmuşken işçiler ağaçların etrafını baştan savma çapa yapıp durmuşlar. Hemen işçilerin çavuşunu çağırdım ve böyle çapa mı olur diye şikayet ettim. Çavuş durumu görünce, bazı işçilerin ilk defa çapaya geldiklerini ve acemiliklerine denk geldiğini anlattı. Artık isyan ettim. Ve onlara: ortağım bir tarafta siz bir tarafta. Kime yetişeceğimi bilemiyorum artık. Bugün hepiniz beni çıldırtmak için uğraşıyorsunuz, dedim. Sözde çavuş işçilerin çapasını kontrol etmek için gelmişti. Ama arabasının gölgesinden kalkmıyordu ve işçilerin çapasını kontrol etmekte bana kalmıştı. İnsanlar tarlasına gittiğinde huzur buluyorken ben tam tersi geriliyorum.
Velhasıl ite kaka da olsa çapamızı bitirdik. Çapa istediğim gibi olmasa da o yoğun yabani otun bellini kırmış, ağaçlar görünür hale gelmişti. Yabani otların böyle yoğun olması ve ağaçların güneş görmeyecek kadar boy atmasının sebebi ortağımdı. O yüzden tarladan çıkmadan önce işçilere istedikleri kadar karpuz alabileceklerini söyledim. Onlarda fazlasıyla aldılar. İyide yaptılar. Buda ortağıma cezası olsun.